Bedelini Kendisi Ödeyerek Engelli Kayınbabası Üzerine Araç Alan Damat, Vefat Durumunda Ödediği Bedeli Mirasçılardan İsteyebilir.
Eylül 15, 2024
Tescili 2003 Yılında Olan Taşınmazın Ödemelerinin 2022 Yılından Önce Tamamlanması Durumunda Katkı Payı Talep Edilmelidir.
Eylül 15, 2024

Yargı Kararları

Emsal Yargı Kararları

Kesin Olduğu Belirtilmese Bile Aynı İşlem Nedeniyle Hakim Tarafından İkinci Verilen Süre Kesin Niteliktedir.

T.C. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2022/1281
Karar No: 2024/309
Karar Tarihi: 06.06.2024

I. DAVA

Davacı idare vekili dava dilekçesinde; dava konusu Mersin ili Aydıncık ilçesi Eskiyörük Mahallesi 101 ada 582 parselden ifraz olan 101 ada 1604 parsel sayılı taşınmazın 2.403,10 m2’lik kısmının kamulaştırma bedelinin tespiti ile yol olarak terkinine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; taşınmazın gerçek değerinin tespitini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 09.03.2017 tarihli ve 2016/107 Esas, 2017/26 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulü ile dava konusu 101 ada 1604 parsel sayılı taşınmazın tamamı olan 2.403,10 m2’nin kamulaştırılmasına, toplam kamulaştırma bedelinin 67.217,63 TL olduğunun tespitine, 101 ada 1604 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile … adına tapuya yol olarak tescili ve terkinine, 11.12.2016 tarihinden itibaren tespit edilen bedele kanuni faiz işletilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 11.10.2017 tarihli ve 2017/757 Esas, 2017/915 Karar sayılı kararıyla; sair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı, ancak duvar bedelinin kamulaştırma bedeline eklenmesinin hatalı olduğu ve ilk derece mahkemesince yasal faizin bitiş tarihinin belirlenmediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, 2403,10 m2 olan 101 ada 1604 parsel sayılı taşınmazın mülkiyet kamulaştırma bedelinin toplam 61.199,63 TL olduğunun tespitine, 14.10.2016 havale tarihli fen bilirkişi raporunda ve ekli krokide gösterilen 2403,10 m2’nin yol olarak terkinine, tespit edilen kamulaştırma bedeli olan toplam 61.199,63 TL bedelin davanın açılmasını takip eden dördüncü ayın sonu olan 11.12.2016 tarihinden itibaren karar tarihi olan 09.03.2017 tarihine kadar işleyecek olan yasal faizi ile beraber davalıya ödenmesine, davalı adına yatırılan bedelin hükmün kesinleşmesi beklenmeksizin derhal ödenmesi için karardan bir örneği bankaya gönderilerek müzekkere yazılmasına, davacı tarafça fazladan depo edilen 6.018,00 TL’nin, varsa bankaya bloke edildiği tarihten davalıya ödendiği tarihe kadar işlemiş olan mevduat faiziyle birlikte davacı idareye iadesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 07.10.2020 tarihli ve 2020/293 Esas, 2020/8347 Karar sayılı kararı ile;

    \”…Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; arazi niteliğindeki Aydıncık İlçesi, Eskiyörük Mahallesi 101 ada 1604 parsel (ifraz öncesi 582 parsel) sayılı taşınmazın üzerindeki ağaçlara yaş, cins ve verim durumu dikkate alınarak, zeminine de aynı Kanunun 11/1-f maddesi uyarınca net geliri esas alınarak değer biçilmesi ve dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine ilişkin ilk derece mahkemesinden verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile Aydıncık (Mersin) Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/107 E.-2017/26 K. sayılı kararının kaldırılarak, dava konusu taşınmazdaki duvar bedeli eklenmeden hesaplanan bedel üzerinden ve faiz bitiş tarihi açıkça gösterilmek suretiyle 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-3 maddesi uyarınca yeniden esas hakkında karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.

    Ancak;

    1-4650 sayılı Yasayla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10.maddesi uyarınca açılan bedel tespit ve tescil davasında aynı Kanunun 15/son maddesine göre değerlendirmenin dava tarihi esas alınarak yapılması gerekir.

    Belirtilen nedenle; dava konusu taşınmaza dava tarihi olan 2016 yılı esas alınmak suretiyle İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü verilerine göre değer biçilmesi gerekirken, bu husus gözetilmeden 2015 yılı resmi verileri esas alınarak değer biçen bilirkişi kurulu raporuna göre hüküm kurulması,

    2-Dosyadaki bilgi ve belgelere, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün parsel sorgu sisteminde yapılan gözleme göre Dairemiz denetiminden geçen aynı kamulaştırma kapsamındaki Eskiyörük Mahallesi 101 ada 645 parsel sayılı taşınmaza Aydıncık (Mersin) Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/71 Esas- 2017/137 Karar sayılı dosyasında 1. yıl buğday, 2. yıl nohut ve 3. yıl yeşil soğan münavebesi uygulanarak değer biçildiği halde, gerekçesi gösterilmeden dava konusu Eskiyörük Mahallesi 101 ada 582 parsel sayılı taşınmaza 1. yıl buğday, 2. yıl yeşil soğan münavebesi uygulanarak bedel tespiti,

    3-Taşınmazın kuru tarım arazisi niteliği, konumu ve yüzölçümü dikkate alındığında değeri belirlenirken kapitalizasyon faiz oranının %5 uygulanması gerekirken, bu oranın %6 kabulü ile az bedel tespiti,

    Doğru olmadığı gibi;

    4-7139 sayılı Kanunla değişik Kamulaştırma Kanununun 10/8 fıkrası gereğince, bozma sonrası bankaya hak sahibi adına yatırılacak bedelde artış olması halinde bu kısım için; 7139 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik hükümlerine göre işlem yapılması gerektiği…\” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

    B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar

    Bölge Adliye Mahkemesinin 21.09.2021 tarihli ve 2020/1135 Esas, 2021/1105 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama ve tanzim edilen 08.03.2021 tarihli ek bilirkişi raporuna göre kamulaştırma fark bedeli olarak tespit edilen 22.578,89 TL’nin depo edilmesi için davacı vekiline süre verildiği, verilen süreye rağmen bedelin depo edilmediği, 29.06.2021 tarihli duruşmada verilen kesin süre içerisinde de kamulaştırma fark bedelinin ödenmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine, daha önceki karar uyarınca yatırılan 67.217,63 TL kamulaştırma bedeli davalıya ödenmiş ise varsa faizleri ile birlikte davacı idareye iadesine, yine idare adına oluşturulan tapu kaydının da iptali ile davalı adına kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

    C. İkinci Bozma Kararı

    1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

    2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

      “…Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre, Dairemiz bozma ilamı sonrası belirlenen fark kamulaştırma bedelinin bloke edilmesi için davacı idare vekiline verilen süreler içerisinde kamulaştırma bedeli depo edilmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı idare vekili tarafından sunulan banka dekontuna göre davacı idarenin karar tarihinden sonra 04.10.2021 tarihinde depo kararını yerine getirdiği anlaşıldığından, usul ekonomisi de gözetilerek işin esasına girilip dosyada mevcut bilirkişi kurulu raporları denetlenmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiği,…” gerekçesiyle bozma nedenine göre sair hususlar incelemeksizin karar bozulmuştur.

      D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

      Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; değerlendirme tarihi olan 11.08.2016 itibarıyla kamulaştırma bedeli belirlenerek davacı vekiline 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinde yazılı olduğu üzere yeterli süre ve kesin sürenin verildiği, buna rağmen kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği, son yıllarda gayrimenkul fiyatlarındaki artış gözetildiğinde 11.08.2016 tarihi itibarıyla belirlenen ve dava tarihinden dört ay sonrasından başlayarak yasal faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte taşınmaz malikine ödenecek olan kamulaştırma bedelinin, adil ve hakkaniyete uygun bedelden uzak olduğu, bu sonucun davacı idarenin verilen süreler içerisinde kamulaştırma fark bedelini depo etmemesinden kaynaklandığı, davacının kendi kusurundan kaynaklanan fark bedelin depo edilmemesi nedeni ile aradan geçen sürede gayrimenkul fiyatlarındaki artış sonucunda oluşan zarara davalının katlanmasının beklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

      VI. TEMYİZ

      A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

      Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

      B. Temyiz Sebepleri

      Davacı idare vekili; yol yapım faaliyetleri ile iştigal eden idarenin işlemlerinin sekteye uğramaması ve kamu yararı açısından yargılamanın devamına karar verilmesi gerektiğini, fark kamulaştırma bedelinin depo edildiğini, mahkemece taşınmazın davalı adına yeniden tescile karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkemece davanın reddine karar verilmesinin usul ekonomisi ilkesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

      C. Uyuşmazlık

      Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkin eldeki davada; fark kamulaştırma bedelinin, bölge adliye mahkemesinin 21.09.2021 tarihli kararından sonra depo edilmesi durumunda işin esasının incelenip incelenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

      D. Gerekçe

      1. İlgili Hukuk

          2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 94 üncü maddesi.

          2. Değerlendirme

          1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin kısaca açıklanmasında yarar vardır.

            2. Bilindiği üzere Kamulaştırma Kanunu, kamu yararının gerektirdiği hâllerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenler (2942 sayılı Kanun md. 1).

            3. 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin bir ve sekizinci fıkraları; \”Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.

              ….

              (Değişik sekizinci fıkra: 19/4/2018-7139/26 md.) Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların anlaşması halinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit olarak, hak sahibi adına bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır. İstinaf veya temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen kamulaştırma bedeli, hak sahibine peşin ve nakit olarak ödenen tutardan daha az olması durumunda aradaki fark ilgilisinden talep edilir. İdare tarafından hak sahibi adına yapılan ödeme tarihi ile geri ödemeye ilişkin yazının ilgilisine tebliğ edildiği tarih arasındaki süre için faiz alınmaz\” şeklinde düzenlenmiştir.

              4. Özetlemek gerekirse 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesi tarafların anlaşamaması hâlinde kamulaştırma bedelinin mahkeme tarafından tespitine ilişkin usul ve esasları içermektedir. Anılan maddenin sekizinci fıkrasına kadar olan bölümde idarenin taşınmaz mal sahibine karşı asliye hukuk mahkemesinde açtığı dava, bu davada hâkim tarafından tarafların anlaşmaya davet edilmesi, anlaşma durumunda uygulanacak hükümler, anlaşma sağlanmaması durumunda taşınmaz malın değerinin tespiti için mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişiler tarafından hazırlanan rapor ile ilgili süreç düzenlenmektedir.

              5. Maddenin sekizinci fıkrasının birinci cümlesi ise yapılan keşif ve bilirkişilerin raporlarını mahkemeye sunmalarından sonra tarafların bedelde anlaşamamaları üzerine gerektiğinde başka bir bilirkişi heyetinin oluşturulmasını, hâkimin tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit etmesini öngörmektedir. Anılan fıkranın ikinci cümlesinde mahkemece tespit edilen bu bedelin, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedeli olduğu, üçüncü cümlesinde tarafların anlaşması hâlinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktarın peşin ve nakit olarak hak sahibi adına bankaya yatırılacağı, dördüncü cümlesinde tarafların anlaşamaması hâlinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verileceği, altıncı cümlesinde ise gereken hâllerde bu sürenin bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabileceği hüküm altına alınmıştır.

              6. Aynı Kanun’un 11 inci maddesinde ise; taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, kamulaştırma tarihindeki resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin ve özellikle arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelirinin, ayrıca bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin esas alınarak bedelin takdir edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.

              7. Somut olay ve dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesince kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 67.217,63 TL’nin davalıya ödenmesine ilişkin davanın kabulüne yönelik kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince sair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı, ancak duvar bedelinin kamulaştırma bedeline eklenmesinin hatalı olduğu ve yasal faizin bitiş tarihinin belirlenmediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, kamulaştırma bedelinin toplam 61.199,63 TL olduğunun tespitine, davacı tarafça fazladan depo edilen 6.018,00 TL’nin, varsa bankaya bloke edildiği tarihten davalıya ödendiği tarihe kadar işlemiş olan mevduat faiziyle birlikte davacı idareye iadesine karar verilmiştir.

              8. Bölge Adliye Mahkemesi kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda ilçe tarım ve orman müdürlüğü verileri, münavebe deseni ve objektif değer artışı yönlerinden yeniden araştırma yapılması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.

              9. Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyulmasına karar verilmiş ve yapılan araştırma sonunda 25.05.2021 tarihli celsede; dava konusu taşınmazın toplam kamulaştırma bedeli 89.796,52 TL olarak tespit edilmekle; kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 22.578,89 TL’yi 15 gün içerisinde ilk derece mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere davacı vekiline 15 gün süre verilmesine, duruşmanın 29.06.2021 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, ara karara ilişkin duruşma tutanağı 30.05.2021 tarihinde davacı idare vekiline tebliğ edilmiştir.

              10. Bölge adliye mahkemesinin 29.06.2021 tarihli celsesinde; davacı idarenin kamulaştırma fark bedeli depo etmediği tespitinde bulunarak 22.578,89 TL fark bedeli 15 gün içerisinde belirlenen hesaba depo etmek ve dekontu sunmak üzere davacı vekiline ikinci ve son kez 15 gün süre verilmesine, (Kanun gereği bu sürenin kesin olduğunun ve bu süre içerisinde ek bedel depo edilmediği takdirde davanın reddedileceği ihtarına), duruşma zaptının davacı vekiline dosyadaki gider avansından tebliğine, duruşmanın 21.09.2021 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, ara karara ilişkin duruşma tutanağı 04.07.2021 tarihinde davacı idare vekiline tebliğ edilmiştir.

              11. Bölge adliye mahkemesinin 21.09.2021 tarihli celsesinde ise, davacı idare vekilince kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar tarihinden sonra dosyaya sunulan dilekçe ekindeki 04.10.2021 tarihli banka dekontuna göre davacı idarenin kamulaştırma fark bedelini depo ettiği anlaşılmıştır.

              12. Bu noktada somut uyuşmazlığın temelini oluşturan yasada öngörülen süreler ile bunların yargılamaya etkisine ilişkin düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.

              13. Süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının ve diğer dava ile işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve öngörülebilir bir sürede yürütülmesi suretiyle adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.

              14. 6100 sayılı Kanun’da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için konulmuş süreler ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.

              15. Mahkemeler için konulmuş olan süreler hak düşürücü nitelikte değildir. Mahkemelerin süresinden sonra yapmış oldukları işlemler de (örneğin, mahkemenin vermiş oldukları kararlar da (HMK md. 294/4) geçerlidir (Baki Kuru/Burak Aydın; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, İstanbul 2020, s. 614).

              16. Diğer bir anlatımla hâkim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.

              17. Sürelerin önemli bir kısmı ise taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur (Kuru/Aydın, s. 612).

              18. 6100 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesinde; \”(1) Kanunun belirlediği süreler kesindir.

                (2) (Değişik:22/7/2020-7251/6 md.) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.

                (3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar\” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.

                19. Bu itibarla taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:

                20. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir (Cevap süresi, temyiz süresi gibi). Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece resen gözetilir. Başka bir ifadeyle, kanunî süreler hak düşürücü niteliktedir (Kuru/Aydın, s. 613).

                21. Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanun’un 90/2 nci maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir [HMK md. 94/2; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) md.163].

                22. Yukarıda da belirtildiği üzere ilke olarak hâkimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki durumdan birinin varlığı zorunludur: İlk hâlde, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin kanundan kaynaklanmasıdır (HUMK md. 163, c. 4; HMK 94/2). Bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez. İkinci hâlde ise, kanuna göre hâkimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK md. 163/3 c. 3; HMK md. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.

                23. Kısaca belirtmek gerekirse ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.

                24. Yukarıda anlatılanlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bölge adliye mahkemesince 25.05.2021 tarihli duruşmada davacı idare vekiline 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 22.578,89 TL’yi ilk derece mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, bedelin depo edilmemesi üzerine bu kez 29.06.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak usulüne uygun tebligatlara rağmen belirlenen sürede kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla usulüne uygun olarak verilen kesin süreye rağmen kamulaştırma fark bedelinin süresinde depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yerindedir.

                25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kamulaştırma fark bedelinin davacı idare tarafından bölge adliye mahkemesinin 21.09.2021 tarihli kararından sonra depo edildiği, davalı vekilinin dosyaya yansıyan beyanlarında açıkça davanın reddine karar verilmesine dair bir talebinin bulunmadığı, hukuki dinlenilme hakkı ve davalının esasa ilişkin beyanları dikkate alındığında direnme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

                26. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince verilen direnme kararı onanmalıdır.

                  VII. KARAR

                  Açıklanan sebeplerle;

                  Davacı idare vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

                  Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

                  06.06.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

                  \”K A R Ş I O Y\”

                  Davacı idare vekili tarafından Mersin ili, Aydıncık ilçesi, Eskiyörük Mahallesinde yol yapımı kamulaştırması nedeniyle 11.08.2016 tarihinde açılan dava 4650 sayılı Kanun’la değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesine dayalı kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkindir.

                  İlk Derece Mahkemesince 09.03.2017 tarihinde; davanın kabulü ile dava konusu 101 ada 1604 parsel sayılı taşınmazın tamamının kamulaştırılmasına, toplam kamulaştırma bedelinin 67.217,63 TL olduğunun tespitine, tespit edilen bedele 11.12.2016 tarihinden itibaren kanuni faiz işletilmesine karar verilmiştir.

                  Hükmün taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine; Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince 11.10.2017 tarihinde; İlk Derece Mahkemesince yasal faizin bitiş tarihinin belirlenmediği gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ikinci alt bendi maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına yeniden hüküm kurulmak suretiyle kamulaştırma bedelinin davalıya davanın açılmasını takip eden dördüncü ayın sonu olan 11.12.2016 tarihinden itibaren karar tarihi olan 09.03.2017 tarihine kadar işleyecek olan yasal faizi ile beraber ödenmesine, davalı adına yatırılan bedelin hükmün kesinleşmesinin beklenilmeksizin derhâl ödenmesine karar verilmiştir.

                  Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; Özel Dairece özetle; ”değerlendirmenin dava tarihi itibarıyla yapılması, buna göre 2015 yılına ait veriler yerine 2016 yılına ait verilerin kullanılması ve farklı münavebe ürünleri alınması,  kapitalizasyon faizinin %6 yerine %5 alınması,” gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur.

                  Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin 21.09.2021 tarihli kararı ile bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra bozma doğrultusunda yapılan keşif sonucunda    toplam kamulaştırma bedeli 89.796,52 TL olarak belirlendiğinden davacı idare tarafından daha önce depo edilen 67.217,63 TL’nin mahsubu ile fark kamulaştırma bedeli   olan 22.578,89 TL’nin 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesi uyarınca davalı adına kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere davacı idareye süre verildiği hâlde kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

                  Hükmün davacı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Özel Daire kararında özetle; “davacı idare vekili tarafından sunulan banka dekontuna göre davacı idarenin karar tarihinden sonra 04.10.2021 tarihinde depo kararını yerine getirdiği anlaşıldığından, usul ekonomisi de gözetilerek işin esasına girilip dosyada mevcut bilirkişi kurulu raporları denetlenmek suretiyle bir karar verilmesi gerektiğinden” bahisle Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

                  Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince; ülkemizde son yıllarda gayrimenkul fiyatlarındaki artış gözetildiğinde 11.08.2016 tarihi itibarıyla belirlenen ve dava tarihinden 4 ay sonrasından başlayarak yasal faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte taşınmaz malikine ödenecek olan kamulaştırma bedelinin, adil ve hakkaniyete uygun olmadığı, davacının kendi kusurundan kaynaklanan fark bedelin depo edilmemesi nedeni ile aradan geçen sürede gayrimenkul fiyatlarındaki artış sonucunda oluşan zarara davalının katlanmasının beklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.

                  İlk Derece Mahkemesince belirlenen kamulaştırma bedeli olan 67.217,63 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı tarafa İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi olan 09.03.2017 tarihi itibarıyla ödenmesine karar verilmiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi faiz başlangıcını düzelterek yeniden esas hakkında hüküm kurmuş, taraf temyizi üzerine kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesince    bozulması sonucunda bozmaya uyulmasına karar veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilâmı gereğince hesaplanan kamulaştırma bedeli 89.796,52 TL olduğundan davacı idare tarafından daha önce depo edilerek davalıya ödenen 67.217,63 TL’nin mahsubu ile fark kamulaştırma bedeli olan 22.578,89 TL’nin 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesi uyarınca kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere idareye iki defa 15 günlük süre verilmiş. 21.09.2021 tarihli duruşmada kesin olarak verilen ikinci 15 günlük süre içinde kamulaştırma bedeli depo edilmediğinden kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine karar verilmiştir.

                  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) sayın çoğunluğunun “Verilen kesin süreye rağmen fark kamulaştırma bedeli olan 22.578,89 TL yatırılmadığından davanın reddine ilişkin direnme kararının onanmasına” gerektiği yönündeki görüşüne katılamıyoruz.

                  Zira temyiz incelemesine konu dava bedel tespit ve tescil istemine ilişkindir. Bedel tespit ve tescil davası 6100 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesinde yer alan tasarruf ve 26 ncı maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine tâbi tespit niteliğinde bir dava olduğu gibi bu tür davalarda taraf iradesine değer verilmemesini gerektiren özel bir düzenleme de bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür uyuşmazlıklarda da tarafların beyanları ile ortaya konulacak iradelerine değer verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı başlığı altında; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.

                  (2) Bu hak;

                  a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,

                  b) Açıklama ve ispat hakkını,

                  c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” şeklindeki düzenlenme gözetildiğinde hâkim her iki tarafı dinledikten veya iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için kanunî şekillere uygun olarak davet ettikten sonra hükmünü verecektir. Davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda üstelik Yargıtay bozma kararından sonra bozmaya karşı tarafların beyanları alınmak üzere hâkim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmalıdır. Bu husus Anayasanın 36 ncı maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasanın 36 ncı maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, Mahkemece taraflar dinlenilmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Somut olayda Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi kararından sonra fark bedel depo edilmiş, banka dekontu dosyaya sunulmuş. Temyiz aşamasında bedelin bloke edildiğini gören Dairemizce dava ile ilgisi olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi ve bu konudaki iradesini duruşmaya gelerek ya da gelmeyerek (suskun kalınması esasa girilmesini istediği şeklinde değerlendirilmeden) ortaya koyabilmesi için karar “…depo kararının yerine getirildiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiğinden” bahisle bozulmuştur.    Bozma sonrası usulüne uygun tebligat yapılarak, duruşma gün ve saatinin muhataplara bildirilmesi bundan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tarafların hukuki dinlenilme hakkı da kısıtlanmış olmaktadır.

                  Davacı idareye 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesinde öngörülen “15 günlük” kesin süre verildikten sonra kesin süre içinde kamulaştırma fark bedelinin yatırılmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi direnme kararı yerinde değildir. Davalı tarafa 09.03.2017 tarihinde 67.217,63 TL kamulaştırma bedeli ödenmiş, yargılamanın geçirdiği aşama itibarıyla HGK’nın karar tarihi nazara alındığında yedi yıllık bir zaman dilimi itibarıyla bu bedel uhdesinde iken ve yaklaşık aynı süredir de kamu yararı amacı güdülerek açılan yol da kamunun kullanımında iken fark kamulaştırma bedeli olan 22.578,89 TL’nin kesin süreden sonra    yatırıldığı   gerekçesiyle bozmaya direnilmiştir. Anayasanın 13 üncü maddesi; “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ve 35 inci maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” şeklinde ifade edilen ölçütlere uygun olması koşuluyla mülkiyet hakkı kısıtlanabilir. Yine Anayasanın 46 ncı maddesindeki; “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.” hükmü ve  yukarıda sözü edilen anayasal düzenlemelerden dayanağını alan 2942 sayılı Kanun ile usul ve esasları belirlenen kamulaştırma işlemlerini yapan ve kamusal amaçla hareket eden idarenin kullandığı sınırlama araçları ile temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma amaçları arasında ölçülülük diğer bir deyişle Anayasanın sözü ve ruhu ile demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk   ilkelerinin sonucu olarak, kamu ile şahıs menfaatleri arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Davalı taraf bozmadan öncesinde ve sonrasında ve temyiz aşaması da dâhil olmak üzere yargılama aşamalarında kesin süreden sonra bedelin yatırıldığını, kesin süreden sonra yatırılan kamulaştırma bedelini kabul etmediğini davanın reddi gerektiğini ileri sürmemiş, uyuşmazlığın esasına ilişkin itiraz sebeplerini sıralayarak bedelin az olduğundan bahsetmiştir. Bu sebeplerle davalı tarafın dosyaya yansıyan iradesine değer verilerek oluşturulan Daire kararımız yerinde olduğundan direnme kararının bozulması gerektiği kanaatiyle Yüksek HGK çoğunluğunun direnme kararının ONANMASINA ilişkin görüşüne katılamıyoruz.