T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2014/4-896
Karar: 2016/332
Karar Tarihi: 16.03.2016
Dava: Taraflar arasındaki ‘maddi ve manevi tazminat’ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 02.10.2012 gün ve 2006/265 E-2012/379 K sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.11.2013 gün ve 2012/17640 E – 2013/17728 K sayılı ilamı ile;
(Davacı M. F. Ç. vekili Avukat A.A. tarafından, davalı M. E. aleyhine 09/06/2006 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 02/10/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı ve davalı vekilleri tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının diğer temyiz itirazına gelince;
Dava, haksız fiilden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının haksız eylemi nedeni ile malul kaldığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuş, 24/08/2012 tarihli dilekçe ile de maddi tazminat talebini ıslah ederek artırmıştır. Davalı, kusursuz olduğunu beyanla davanın reddini talep etmiş, ıslahla artırılan bölümün de zamanaşımına uğradığını ve reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, maddi tazminat isteminin ıslahla artırılan kısmının zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 176. maddesinde “Taraflardan her biri yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir” şeklinde yine aynı kanunun 177. maddesinde “Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir” biçiminde düzenleme getirilmiştir. Dava dilekçesinde belirtilen dava konusunun (müddeabihin) ıslah yoluyla artırılması ek dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesinin kısmi ıslahı niteliğindedir. Islah kurumu yasada ayrıca düzenlenmiş olması ve kendine özgü kurallarının olması nedeniyle ek dava niteliğinde kabul edilemeyeceğinden asıl davaya karşı ileri sürülebilecek zamanaşımı defi, ıslah edilen kısma karşı ileri sürülemez. Davacı, süresi içinde tazminat davası açtığından ve sadece miktar yönünden davasını ıslah ettiğinden ıslah ile artırılan miktara ilişkin talebin süresinde olduğunun kabulü gerekir.
Açıklamalar doğrultusunda; mahkemece ıslah ile artırılan maddi tazminat miktarı yönünden zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile red kararı verilmesi doğru bulunmamış, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar: Dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili; 28.06.2003 tarihinde davacı konutunda iken davalının kapıyı çaldığını, davacının kapıyı açması üzerine davalının nedensiz bir şekilde davacıya küfür ve hakaret ederek onu darpettiğini, parmağını ısırarak 1/4 ünü kopardığını, ceza yargılaması sonucunda davalı hakkında mahkumiyet kararı verildiğini, meslek lisesinin elektronik bölümünde öğretmen olarak görev yapan davacının parmağında meydana gelen yaralanma nedeniyle verimliliğinin düştüğünü, emekli olmak zorunda kaldığını, olay nedeniyle itibar kaybına uğradığını, evini satarak başka yere taşındığını belirterek haksız fiil nedeni ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 1.000 YTL maddi tazminat ile 9.000 YTL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, 24.08.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile de bakiye maddi tazminat miktarı olan 7.913.00TL için davayı ıslah ettiğini bildirmiştir.
Davalı vekili; olay günü aynı apartmanda davacı ile aynı katta oturan kız arkadaşının evine girerken davacının, davalının kız arkadaşına sözlü tacizde bulunması üzerine tartışma çıktığını, kız arkadaşının evine girerek kapıyı kapatmak istedikleri sırada davacının parmağının kapıya sıkışarak tırnak hizasından koptuğunu, davalının kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuş, ıslah talebine karşı ise zamanaşımı definde bulunmuştur.
Mahkemece; davacının bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah ile arttırdığı miktar yönünden talebinin maluliyetle ilgili adli tıp raporundan 07.05.2009 tarihinde haberdar olduğu halde ıslah dilekçesini 23.08.2012 tarihinde verdiği, zararı öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalının eylemi nedeni ile davacının parmağının kopması sonucu davacının çekmiş olduğu üzüntü nedeniyle bir miktar manevi tazminata hükmolunması gerektiği belirtilerek davacının ıslah ile arttırdığı miktar yönünden talebinin zamanaşımı nedeni ile reddine, davacının maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile, 1.000 TL maddi tazminatın, 3000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 28.06.2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacının fazla taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili ile davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; “Zamanaşımı alacağın varlığını değil istenebilirliğini ortadan kaldırır. BK. 133. Maddesinde zamanaşımını kesen sebepler arasında dava açılması da sayılmıştır. Kısmi davada zamanaşımını yalnızca dava edilen kısım için kesilir. Henüz açılmayan ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. 6100 sayılı HMK 107. maddesinde düzenleme altına alınan belirsiz alacak davası ve tespit davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan, karşı tarafın rızasına ve ıslaha gerek kalmaksızın talep sonucunu arttırabileceği kabul edilmiş, gerekçesinde de dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir. Aynı Kanunun 109. maddesindeki kısmi davada zamanaşımının kesileceği yönünde bir açıklama yoktur. Davamızda davacının maluliyetle ilgili adli tıp raporundan 07.05.2009 tarihinde haberdar olduğu, ıslah dilekçesinin 23.08.2012 tarihinde verildiği, zararı öğrenme tarihinden itibaren BK. 60/1 maddesindeki 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmektedir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı definin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı, varılacak sonuca göre, davacının ıslah dilekçesi ile talep ettiği maddi tazminat yönünden zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305; 22.10.2014 gün ve E:2014/4-840, K:2014/837 sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (HUMK. m.83); (Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapılabilmektedir (Saim Üstündağ: Medeni Yargılama Hukuk, C.I-II, B.5, İstanbul 1992, s.534).
Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Baki, Kuru:age, s.4035).
Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.
Bilindiği gibi, HUMK’nun 87. maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarih ve E:1999/1, K:1999/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır.
Davanın tamamen ıslahı, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK.m.87). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır (Baki, Kuru:age., s.3998 vd; Sabri Şakir, Ansay; Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd.; İlhan, Postacıoğlu: Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 Baskı, s.460 vd,; Saim, Üstündağ:Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 Baskı, s.335 vd.; aynı yöndeki HGK’nun 18.12.1957 gün E:2/66, K:64; 30.1.2002 gün E:2002/2-63, K:23; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 5.3.2003 gün ve E:2003/9-76, K:126; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir.
Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus zamanaşımının kesilmesi konusudur.
Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir (Mülga 818 sayılı BK.m.133/2). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler (Mülga 818 sayılı BK.m.135/1). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar.
Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı, Cilt:II s.1541 vd.; Pekcanıtez Hakan/Atalay Oğuz/Özekes Muhammet, Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12.Bası, s.321). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nun 20.3.1968 gün ve E:1967/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı ilamları).
Öte yandan olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde “zarar ve ziyan yahut manevi zarar namıyla nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti, daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruruzaman tatbik olunur” hükmü yer almaktadır.
Buna göre haksız fiillerle ilgili üç tür zamanaşımı öngörülmektedir. Bunlar; bir yıllık kısa zamanaşımı; on yıllık uzun zamanaşımı ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımıdır. Haksız fiil nedeniyle tazminat alacakları bir yıllık kısa zamanaşımına tabi tutulmuş olup, anılan maddeye göre bir yıllık süre ‘mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ıttılaı tarihinden itibaren’ işlemeye başlayacaktır. Zamanaşımı süresinin başlaması için zarar görenin hem zararı hem de failini öğrenmesi gerekmektedir. Bunlardan sadece birinin öğrenilmesi kısa zamanaşımı süresinin işlemesi için yeterli değildir.
Zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçları olarak tanımlanabilir. Zamanaşımının işlemeye başlaması için zarar verici olayın değil zararın miktarının öğrenilmesi gerekir. Zarar miktarını bilmeyen davacı rastgele bir miktar üzerinden dava açmak zorunda kalacak ya da zamanaşımı baskısıyla rastgele bir miktar üzerinden davasını ıslah etmek zorunda kalacaktır. Zararından daha yüksek bir miktar için dava açtığında ya da davayı ıslah ettiğinde reddedilen kısım yönünden avukatlık ücreti ve yargılama gideri ödemeye maruz kalacak, zararından daha düşük bir miktar yönünden dava açtığında ya da davayı ıslah ettiğinde ise dava açmakla amaçladığı hakkına tam olarak kavuşamayacaktır. Bu nedenle zarar miktarının öğrenilmiş olması zamanaşımının işlemeye başlaması için zorunludur.
Bu ilkeler ve açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacının 28.06.2003 tarihinde gerçekleşen haksız eylem nedeniyle davalı aleyhine 09.06.2006 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak maddi ve manevi tazminat davası açtığı, maluliyet oranının tespitine ilişkin Adli Tıp raporunun 07.05.2009 tarihinde tebliğinden sonra 24.08.2012 tarihinde maddi tazminat yönünden davayı kısmen ıslah ettiği, ıslah talebine karşı davalı vekilinin zamanaşımı definde bulunduğu görülmektedir. Dava açılmakla fazlaya ilişkin haklar yönünden zamanaşımı kesilmediğinden kısmi ıslaha karşı zamanaşımı definin ileri sürülmesinde bir usulsüzlük bulunmadığından yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesi isabetlidir.
Ne var ki mahkemece BK.nun 60. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi hesaplanırken zararın öğrenildiği tarih olarak Adli Tıp Kurumunun maluliyete ilişkin raporunun davacıya tebliğ tarihi esas alınarak ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı sonucuna varıldığı görülmektedir. Adli Tıp Kurumunun söz konusu raporunda yaralanma nedeniyle oluşan maluliyet oranı belirlenmiş olup zarar miktarına ilişkin bir tespit içermediğinden zararın öğrenilmesi olgusuna esas alınamaz. Davacının zararı maddi tazminat miktarının belirlenmesine ilişkin 07.08.2012 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilmiştir. Söz konusu bilirkişi raporu 13.08.2012 tarihinde davacı vekiline tebliğ edildiğine göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin zararın öğrenildiği 13.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanması gerekir. Davacı vekili 24.08.2012 tarihinde davayı ıslah ettiğinden ıslaha konu talebin zamanaşımına uğradığı kabul edilemez.
Hal böyle olunca; mahkemece, davacının maddi tazminata yönelik ıslahının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle ıslah edilen tazminat miktarı bakımından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı bozulmasına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 16.03.2016 gününde oyçokluğu ile, karar verildi.