T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2016/10-2343
Karar: 2020/560
Karar Tarihi: 09.07.2020
1. Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 2.İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı … (SGK) vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 10.07.2007 tarihli dava dilekçesinde; 9371299 sigorta sicil numaralı davacının ….. isimli işverene ait ….. Ekmek Fabrikasında 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında asgari ücretle aralıksız olarak çalıştığını, bu çalışmaları Kuruma bildirilmediği için işveren aleyhine dava açtıklarını, bu dava sonucunda Konya İş Mahkemesinin 07.06.1979 tarihli, 1979/53 E.- 1979/324 K. sayılı kararıyla davacının ….. Ekmek Fabrikasına ait işyerinde 01.01.1971- 13.12.1976 tarihleri arasında 2143 gün sigortalı sayılması gerektiğinin tespitine karar verildiğini, kararın infazı için yapılan 13.02.2007 tarihli başvurunun Kurum tarafından davada taraf olmadığından kabul edilmediğini ileri sürerek sosyal güvenlik hakkının anayasal dayanağı karşısında mahkeme kararı ile tespit edilen hizmetlerinin sigortalı hizmet olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürerek talep edilen tarihler arasındaki çalışmalarının tespitini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 26.10.2007 havale tarihli cevap dilekçesinde; talebin hak düşürücü süreye uğradığını, işverene karşı açılan önceki davada Kurum taraf olmadığından uygulanabilirliğinin söz konusu olamayacağını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemenin İlk Kararı:
6. Konya 2. İş Mahkemesinin 25.09.2008 tarihli ve 2007/699 E., 2008/705 K. sayılı kararı ile; davacı tarafından Konya İş Mahkemesinin 1979/53 Esas sayılı dosyasında açılan davada 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında pirime esas ücretinin 67,910,00TL ve prim ödeme gün sayısının 2143 gün olduğunun tespitine karar verildiğini, bu davada davalı Kurum yasal olarak taraf gösterilmediğinden bu hususun ilamın infazına engel olmayacağı, hizmet mahkeme kararı ile tespit edildiğinden hak düşürücü sürenin söz konusu olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İlk Bozma Kararı:
7. Konya 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 10.03.2009 tarihli ve 2008/18969 E., 2009/3133 K. sayılı kararı ile; “…Mahkemece, öncelikle, işverene karşı açılan önceki dava dosyası getirtilip, ilamın, işveren yönünden kesinleşip-kesinleşmediği araştırılmalı, kesinleşmediğinin anlaşılması durumunda kesinleştirilmeli; kesinleştiğinin anlaşılması durumunda ise; eldeki davada; davacının çalışmaları ile ilgili tüm belgeler davalı kurumdan; puantaj kayıtları ve ücret tediye bordroları dava konusu dönemde davacı çalışmalarını Kuruma bildiren işverenden getirtilmeli, iş bu belgelerden sigortalının imzasını içerenler yönünden imzanın kendisine aidiyeti sigortalı tarafından kabul edilenler ile inkar edilip de aidiyeti ehil bilirkişi incelemesiyle saptananlardan yine sigortalı tarafından hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilemeyenler bakımından, işbu yazılı belgelerin aksini eşdeğerde delillerle kanıtlanması için davacıya delilleri sorulmalı, Kuruma bildirim yapılmayan dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenlerin bordrolarında kayıtlı kişiler ile, aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı, bunun dışında sigortalının kayıtlarda gözükmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği ya da bildirim dışı kaldığı hususu gereğince araştırılmalı, davalı işyerinde tespiti istenen dönemde Kurum müfettişlerince inceleme yapılıp yapılmadığı sorulmalı, inceleme yapılmışsa belgeler getirtilmeli, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Konya 2. İş Mahkemesinin 07.10.2010 tarihli ve 2009/29 E., 2010/459 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak, davaya konu işverene ait ….. Ekmek Fabrikasının 1971 yılında açılarak 1972 yılında kapatıldığının zabıta tarafından tespit edildiği, Selçuklu Belediye Başkanlığından dava dışı işverenin işyeri açma ve çalışma ruhsatı kaydının bulunmadığının bildirildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğü tarafından işyerinde 27.05.1981 tarihinde işyeri durum tespiti yapılmış ise de, belirtilen tarihin dava konusu dönemi kapsamadığı, dönem bordro tanıklarının dinlendiği ve dava konusu dönemde bordrolarda ismi geçen tanıkların davacının dava konusu dönemde çalıştığına tanıklık ettikleri gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Konya 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 18.01.2011 tarihli ve 2010/14602E., 2011/259 K. sayılı kararı ile; “…bozma gereğinin yerine getirilmediği görülmüştür. Davacının, şahsi sigorta dosyası incelendiğinde, davaya konu işyerinden 01.07.1974 ve 01.05.1976 tarihli iki adet işe giriş bildirgesinin verildiği; işe giriş ve çıkış tarihleri belirtilmeksizin 1974 yılı 4. dönem ila, 1975 yılı 4. dönem arasında; Yine, 01.05.1976 giriş tarihli olarak, 1976 yılı 2 ila, 4. dönemlerde sigorta bildirimlerinin yapıldığı; işverene karşı açılan önceki davada verilen kararın Kurum’a, 14.07.2006 tarihinde ibraz edildiğinin belirtildiği görülmüştür. Mahkemece, öncelikle, işverene karşı açılan Konya İş Mahkemesinin 1979/53 Esas sayılı dosyasının, işveren yönünden kesinleşip-kesinleşmediği araştırılmalı, kesinleşmemiş ise, kesinleştirilmesi sağlanmalıdır. Sonrasında, Kurum tarafından çalışmaya ilişkin olarak süresinde herhangi bir tesbitin de yapılmadığı gözetildiğinde; ilk işe giriş bildirgesinde çalışma bildirilen 01.07.1974 tarihi öncesine ilişkin olarak, işverenle ilgili ilamın, anılan dönemin hak düşürücü süreye uğramasını önleyecek şekilde, çalışmanın sona erdiği yılın sonundan başlayarak 5 yıllık süre içinde Kurum’a ibraz edilip-edilmediği araştırılmalı; ibraz edildiğinin anlaşılması durumunda, anılan döneme ilişkin olarak, aynı dönemde çalışması bildirilen tanıklar, komşu işyeri sahipleri ile, komşu işyerinden bordrolara geçmiş tanıkların beyanlarına başvurulup; uyuşmazlık konusu husus hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; 1974 yılı 2. dönem ve sonrasında bildirilen tanık beyanları esas alınarak, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir…” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı:
12. Konya 2. İş Mahkemesinin 25.11.2014 tarihli ve 2011/609 E., 2014/647 K. sayılı kararı ile; Özel Daire bozma kararına uyularak, Konya 1. İş Mahkemesine ait kararın kesinleştirilmesi talep edilmiş ancak kararın bulunamaması, ilgili dosyanın davalısının vefat etmesi nedeniyle mirasçılık belgesi doğrultusunda davalı mirasçılarına tebligat çıkartılmış, tanıklar dinlenmiş ve davacının dava konusu dönemde kesintisiz çalıştığı kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:
13. Konya 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
14. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 05.10.2015 tarihli ve 2015/14562 E., 2015/15633 K. sayılı kararı ile; “…Davacının, şahsi sigorta dosyası incelendiğinde, davaya konu işyerinden 01.07.1974 ve 01.05.1976 tarihli iki adet işe giriş bildirgesinin verildiği; işe giriş ve çıkış tarihleri belirtilmeksizin 1974 yılı 4. dönem ila, 1975 yılı 4. dönem arasında; Yine, 01.05.1976 giriş tarihli olarak, 1976 yılı 2 ila, 4. dönemlerde sigorta bildirimlerinin yapıldığı; işverene karşı açılan önceki davada verilen kararın Kuruma, 14.07.2006 tarihinde ibraz edildiğinin belirtildiği görülmüştür. Konya İş Mahkemesi’nin 07.06.1979 tarihli 1979/53 E – 1979/324 K sayılı ilAmının hak düşürücü süre içinde Kurum’a ibraz edildiğine dair dosya içinde bilgi belge bulunmadığı, bu haliyle davacının, 01.07.1974 tarih öncesi çalışmalarının hak düşürücü süreye uğradığı belirgindir. Mahkemece, 01.07.1974 tarih öncesi çalışmaların hak düşürücü süreye uğradığını gözeterek o dönem için davanın reddine karar verilmesi gerektiği…” gerekçeleriyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
15. Konya 2. İş Mahkemesinin 07.04.2016 tarihli ve 2015/835 E., 2016/269 K. sayılı kararı ile; davacı tarafça Konya 1. İş Mahkemesine açılan 1979/53 Esas sayılı dosyada, davanın o dönemde yürürlükte olan 506 sayılı Kanun’un 79/8. maddesine göre açıldığı, 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğunun kabulünün gerektiği, kaldı ki iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 5 yıllık süre dahi gözetilse hak düşürücü sürenin geçmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 01.01.1971-01.07.1974 tarihleri arasındaki çalışmalarının Konya İş Mahkemesinin 07.06.1979 tarihli kararı ile birlikte düşünüldüğünde hak düşürücü süreye uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesinin 1. fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun Geçici 20’inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” düzenlemesinin yer alması ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun’un 79. maddesi olduğu kabul edilmelidir.
19. Öncelikle belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun’un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
20. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
21. Bilindiği üzere, sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların kanuni dayanağı 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 10. fıkrası olup bu bentte “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” açıklanmıştır. Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Söz konusu Kanun’un kabul edilip, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup, hâlen geçerliliğini korumaktadır.
22. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmediği veya düzenlenmesine karşın kanuni hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, bu süre içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirimin yapılmadığı, sigorta primlerinin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre gerçekleşmeden yargı yoluna başvurması zorunludur.
23. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 1. fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, sigortalı hesap fişi vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun’un 79. maddesinin 10. fıkrasında yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddenin yorumu geniş tutulmakta; eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
24. Diğer taraftan, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden, hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.
25. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı 18168 işyeri sicil numaralı dava dışı ….. Ekmek Fabrikasında 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında aralıksız şekilde çalıştığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacı aynı istemle Konya İş Mahkemesinde açtığı davada 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında dava dışı işyerinde 2143 gün sigortalı sayılması gerektiğinin tespitine karar verildiğini ancak 07.06.1979 tarihli 1979/53 E.-1979/324 K. sayılı bu kararın Kurumun davada taraf olmaması sebebiyle infazının gerçekleştirilmediğini ileri sürmüştür. Davacının şahsi sigortalı dosyasında yer alan belgeler incelendiğinde ise; dava konusu işyerinden 01.07.1974 ve 01.05.1976 tarihli iki adet işe giriş bildirgesi verildiği, giriş ve çıkış tarihleri belirtilmeksizin 1974 yılı 4. dönem-1975 yılı 4. dönem arasında ve 01.05.1976 işe giriş tarihli olarak 1976 yılının 2 ve 4. dönemlerinde sigortalı bildirimlerinin yapıldığı görülmüştür. Dolayısıyla 1974 yılı 4. dönem ila 1975 yılı 4. dönem arasında davalı işyerinden bildirim yapıldığından ihtilaf konusu olan 01.07.1974 tarihi öncesi çalışmaların birleşen blok çalışma sebebiyle 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi gereğince hak düşürücü süreye uğramadığı açıktır. Davacının blok çalışmaları Konya İş Mahkemesinin önceki kararıyla da tespit edilmiş durumdadır. Karar ile davacının dava dışı işyerinde 01.01.1971-13.12.1976 tarihleri arasında çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
26. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda kesintisiz çalışma olması hâlinde dahi bildirim yapılmayan süreler için 5 yıllık hak düşürücü sürenin değerlendirilmesi gerektiği, 01.01.1971-01.07.1974 tarihleri arasında ki dönemler için hak düşürücü sürenin geçtiği, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
27. Konya İş Mahkemesinin 1979/53 Esas sayılı dosyasında verilen karar Kuruma süresinde ibraz edilmediğinden hak düşürücü süre yönünden bir etkisi bulunmamaktadır. Davalı işyerinden verilen 01.07.1974 tarihli işe giriş bildirgesi ile hak düşürücü süre kesilmiştir. Bu nedenle mahkemenin gerekçesinin aksine direnme kararı birleşen blok çalışmanın varlığı nedeniyle hak düşürücü sürenin gerçekleşmediğinin kabulü gerektiğinden onanmalıdır.
28. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davanın esasına yönelik temyiz incelemesi yapılmadığından dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Yukarıda yer verilen değişik gerekçe ile direnme uygun bulunduğundan davalı Kurum vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 09.07.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.