T.C. Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/394
Karar No: 2017/708
Karar Tarihi: 12.04.2017
Taraflar arasındaki “kiralananın tahliyesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Anadolu 16. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.07.2013 gün ve 2012/1111 E., 2013/527 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 gün ve 2013/14095 E., 2013/14978 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, iktisap ve mesken ihtiyacı sebebiyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Konut ya da çatılı işyeri niteliğindeki bir taşınmazı iktisap eden kimse dilerse eski malik ile kiracı arasında yapılmış sözleşmeye dayanarak sözleşmenin sonunda bir ay içinde, dilerse TBK.’nun 351.maddesi uyarınca edinme günü de dahil olmak üzere edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla edinme tarihinden itibaren altı ay sonra ihtiyaç nedeniyle tahliye davası açabilir. Davanın altı ayın sonunda hemen açılması şart olmayıp sözleşme sonuna kadar açılması mümkündür. Ancak edinmeyi izleyen bir ay içerisinde bildirimin tebliği zorunlu olup bunun sonradan giderilmesi mümkün değildir. Açılacak davada tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın varlığının kanıtlanması gerekir.
İhtiyaç iddiasına dayalı davalarda tahliyeye karar verilebilmesi için ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanması gerekir. Devamlılık arzetmeyen geçici ihtiyaç tahliye nedeni yapılamayacağı gibi henüz doğmamış veya gerçekleşmesi uzun bir süreye bağlı olan ihtiyaç da tahliye sebebi olarak kabul edilemez. Davanın açıldığı tarihte ihtiyaç sebebinin varlığı yeterli olmayıp, bu ihtiyacın yargılama sırasında da devam etmesi gerekir.
Davacı, malik yeni iktisap ettiği kiralananın, yeni doğan çocuğuna bakacak olan annesi Emine’nin evine yakın olması sebebiyle, mesken ihtiyacının varlığından bahisle tahliyesini istemiştir. Davacı vekili, her ne kadar iktisap ihtarında ve dava dilekçesinde müvekkilinin kirada oturduğundan söz etmemiş ise de yargılama aşamasında 04.07.2013 günlü celsede, ihtayaçlının kirada oturduğuna ilişkin sözleşmenin varlığından söz etmiş ve mahkemece verilen süre içerisinde yazılı kira sözleşmesini dosyaya ibraz etmiştir. Davalı vekili yazılı kira sözleşmesinin yeni delil niteliğinde olduğunu, bu aşamadan sonra savunmanın genişletilemeyeceğini ileri sürmüş, davacı tarafça sunulan yazılı kira sözleşmesinin varlığına ve davacının kirada oturduğu iddiasına karşı çıkılmamıştır.
Davacının kirada oturduğu ibraz olunan sözleşme ile ispatlanmış olduğundan, bu durum başlı başına kirada oturan davacının ihtiyacının gerçek olduğuna karine teşkil edecektir. Ayrıca davalı tarafça davacının 05.02.2013 tarihinde doğum yapmasına, yenidoğan bebeğe yakın yerde oturan anneannenin bakacağa iddiasına da karşı çıkılmamış olmasına, davalı tarafça 29.08.2012 tanzim tarihli 05.01.2013 tarihi için tahliye taahhüdünün verilmiş bulunmasına göre artık ihtiyacın varlığının samimi, gerçek ve zorunlu olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru değildir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yeni malikin konut ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacı yeni malikin halen oturduğu evden taşınmasını zorunlu kılan sebebin varlığının kanıtlanamadığı, sadece çocuk sahibi olması ve annesine yakın oturmasına dayanılmış olmasının konut ihtiyacının zorunlu olduğunun değerlendirilmesi için yeterli olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı vekilince temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece dava konusu taşınmazın davalı tarafından tahliye edildiği, konusuz kalan davada yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davanın açıldığı tarihte davacının haklı olup olmadığına göre belirleneceği, taşınmazın Ekim ayında tahliye edilmesine rağmen davacının duruşma gününe kadar beş aydır dava konusu konuta taşınmadığı; ihtiyacının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanamadığı, yargılama sırasında da ihtiyacın devam etmediğinin anlaşıldığı gerekçesi ile konusuz kalan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve davalı lehine vekalet ücreti takdirine karar verilmiş, anılan karar davacı vekilince temyize getirilmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesinden önce temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429 uncu maddesi).
Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde direnme kararının varlığından söz edilemez (Hukuk Genel Kurulunun 06.05.2015 gün ve 2014/13-2172 E., 2015/1311 K. sayılı kararı).
Somut olayda mahkemece, bozma kararı sonrasında kiralananın 11.10.2013 tarihinde davalı tarafından tahliye edildiği, ancak tahliyeye rağmen davacının kiralanana taşınmadığına ilişkin olarak taraf vekillerinin yazılı ve sözlü beyanları alındıktan sonra, tahliye tarihinden itibaren karar celsesine kadar beş ay gibi bir sürenin geçmiş olmasına karşın davacının bahsi geçen konuta taşınmadığı, dolayısıyla davacı yeni malikin konut ihtiyacının gerçek, samimi ve zorunlu olduğunun kanıtlanamadığı gibi yargılama sırasında da konut ihtiyacının devam etmediği gerekçesi ile yazılı şekilde davanın konusu kalmadığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Görüldüğü üzere, yerel mahkemece bozmaya konu önceki kararın gerekçesi yanında ilk karardan sonra gerçekleşen tahliye ve tahliyeden sonra aradan geçen sürede davacının kiralanana taşınmamış olması değerlendirilerek, diğer bir deyişle bu yeni olgulara dayanılarak bozma ilamındaki gerekçe benimsenmemiş ve temyize konu karar verilmiştir.
Ne var ki, temyize konu karar bu haliyle Özel Daire denetiminden geçmeyen tamamen yeni gerekçeye dayalı yeni bir hüküm niteliğindedir.
Hal böyle olunca, bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 12.04.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.