T.C. YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
Esas: 2017/16895
Karar: 2018/1753
Karar Tarihi: 07.02.2018
Dava: Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacı vekili ile davalı vekili taraflarından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Karar: Davacı … Ö., dava dilekçesinde belirtilen taşınmaz nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.
Davalı …vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 17.261,50-TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 01.01.2002 tarihinden önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin(TKM) yürürlükte olduğu dönemde, eşler arasında yasal mal ayrılığı rejimi geçerliydi(TKM 170 m). TKM’de, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri mal varlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı kanunun 5.maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak “katkı payı alacağı” hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulmalıdır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir(eBK 544, TBK 646 m). Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir(TKM 186/1 m). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır(TKM 189 m). Kadın veya kocanın, mal rejiminin devamı sırasında diğerinin edindiği mal varlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir. Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala, düzenli gelir dışındaki diğer mal varlığı(ziynet, miras, bağış vs gibi) ile toplu katkıda bulunulduğu iddia edildiğinde; katkıda kullanılan mal varlığı değerinin, tasfiyeye konu malın satın alma tarihindeki bedelinin tamamı karşısındaki oranı saptanarak, bulunan bu katkı oranının, tasfiyeye konu malın dava tarihindeki sürüm(rayiç) değeri ile çarpılmak suretiyle, davacı eşin katkı payı alacak miktarı belirlenir.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır.
Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden(TMK 229.m) ve denkleştirmeden(TMK 230.m) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının(TMK 219.m) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin(TMK 231.m) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır(TMK 236/1.m).Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm(rayiç) değerleri esas alınır(TMK 227/1, 228/1, 232 ve 235/1. m). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir. Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir(TMK 222. m).
Somut olaya gelince; eşler, 01.08.1988 tarihinde evlenmiş, 11.06.2012 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir(TMK 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı(743 sayılı TKM 170.m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir(4722 sayılı yasanın 10, TMK 202/1.m). Dosya arasındaki bilgi ve belgeler ile eksikten getirtilen tedavül kayıtlarından tasfiyeye konu 1225 ada 1 parsel sayılı taşınmazda davalının 647/2400 hissesinin bulunduğu, 334/2400 hissenin 19.07.2002 tarihinde imar uygulaması yoluyla davalı adına kaydedildiği, 17.12.2002 tarihli resmi senet ile 313/2400 hissenin davalı tarafından alım yoluyla edinildiği ve kadim hissesi ile tevhid edilerek 647/2400 hisse olarak adına tescil edildiği, boşanma dava tarihinden sonra 02.07.2012 tarihinde 3.kişiye satılarak devredildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece davalının taşınmazda 647/2400 payının bulunduğu, 334 payını taraflar evlenmeden önce edindiği ve kişisel mal niteliğinde olduğu ancak davacının bu dönemde …’daki taşınmazından gelen payının da 334 payın alımında kullanıldığı ve böylece 334 paya davacının katkısının 10/100 oranında olduğu, taşınmazın 3.kişiye satış tarihi olan 02.07.2012 tarihindeki değerinin 60.000-TL olduğu, kişisel mal niteliğinde olan 334 payın değerinin 31.845-TL olduğu, davacının %10 oranında katkısının karşılığının 3.184-TL olduğu, 313 payın 17.12.2002 de edinildiği, edinilmiş mal niteliğinde olduğu, 313 payın değerinin ise 28.155-TL olduğu, yasa uyarınca davacının 1/2’si oranında katılma alacağı bulunduğu, bunun da 14.077,50-TL olduğu, davacının toplam alacağının 17.261,50-TL olduğu gerekçesiyle bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki; öncelikle 334 paya ilişkin %10 katkı oranı ile pay değerlerinin ne şekilde belirlendiği anlaşılamamaktadır. Davacı tefrik sonrası sunduğu açıklama dilekçesinde, babasından miras kalan …’daki taşınmazın 1995 yılı sonu veya 1996 yılı içinde satıldığını, satış bedelinden kardeşine düşen miktarı teslim ettikten sonra kendi hissesine düşen ve annesinin hissesine düşüp de annesinin kendisine hibe ettiği miktarı birleştirerek İş Bankası … Şubesine yatırdığını, daha sonra bu parayı bankadan çekerek 1996 yılında dava konusu taşınmazı aldığını, taşınmazın alım bedelinin anılan miras parası ve annesinin Ziraat Bankası İstanbul … Şubesinden değişik zamanlarda çektiği krediler ile ödendiğini iddia etmiş ve İş Bankası ile Ziraat Bankası kayıtlarının getirtilmesini istemiştir. Ne var ki, mahkemece söz konusu banka kayıtlarına ilişkin herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Az yukarıda açıklandığı üzere, dava konusu taşınmazdaki 647/2400 hissenin 313/2400 hissesinin davalı tarafından 17.12.2002 tarihli resmi senet ile alım yoluyla edinildiği anlaşılmakla birlikte, dairemizin geri çevirme kararı ile taşınmazın ilk oluşumundan itibaren tüm intikalleri gösterir şekilde tedavüllü tapu kayıtlarının getirtilmesi istenilmesine rağmen 334/2400 hissenin imar öncesine ilişkin kayıtları gönderilmediğinden bu hissenin ilk edinme tarihi belirlenememiştir. Dosya arasındaki tapu kaydına göre dava dışı … Köyü 5299 parsel sayılı taşınmazda davacının babası…’un 1/2 hissesi bulunduğu ve bu hissenin 28.08.1996 tarihinde satıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı taraf, dava konusu taşınmazın 1997 yılında alındığını, davacının herhangi bir katkısı olmadığını savunmuştur. Keşif zaptından tapu maliklerinin paylarına düşen bina içindeki bağımsız bölümleri kullandıklarının, davalı tarafından satılan paya karşılık en üst kattaki bağımsız bölümün kullanıldığının görüldüğü, ancak kapı çalınmasına rağmen açılmadığından bir alt kattaki bağımsız bölüm üzerinde keşif yapılarak rapor düzenlendiği anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmazdan başka bir taşınmaz üzerinde yapılan keşif sonucu düzenlenen raporun esas alınması doğru görülmemiştir. Bundan ayrı, dava konusu taşınmaz hissesi mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihinde davalı adına kayıtlı olduğundan tasfiye tarihindeki değer üzerinden hesaplama yapılması gerekirken mahkemece 3.kişiye satış tarihi olan 02.07.2012 tarihindeki değer üzerinden hesaplama yapılması da doğru değildir.
Mahkemece yapılması gereken iş, dava konusu taşınmazdaki 334/2400 hissenin evveliyatı olduğu anlaşıldığından taşınmazın ilk tesis tarihinden itibaren tüm intikalleri gösterir şekilde tedavüllü tapu kayıtları ile tescile esas dayanak belgeleri ve resmi akit tablolarını getirtmek, dava konusu taşınmazdaki 334/2400 hissenin ilk edinme tarihini belirlemek, ayrıca davacının delil olarak dayandığı banka kayıtlarını getirtmek veya davacı tarafa sunması için süre ve imkan tanımak, taşınmazın ilk edinme tarihi ile dava dışı taşınmazın satış tarihini, banka hesap hareketlerini karşılaştırmak, dava konusu davalı adına kayıtlı hisseye tekabül eden bağımsız bölüm üzerinde konusunda uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak taşınmazın mal rejiminin sona erdiği boşanma dava tarihindeki durumuna göre tasfiye tarihindeki (önceki karar bozulmakla değer güncelliğini yitirdiğinden bozma sonrası yeni karar tarihindeki) sürüm (rayiç) değerini belirlemek, buna göre, davacının alacağının yukarıda belirtilen ilke ve esaslar çerçevesinde usulüne uygun bir biçimde hesaplanması için konusunda uzman bir bilirkişiden denetime elverişli rapor almak, gerçekleşecek duruma göre tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kazanılmış hakları da gözetilerek sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Durum böyleyken; eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
Sonuç: Davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla ve HUMK’nun 428. maddesi gereğince bozulmasına, taraflarca HUMK’nun 440/1 maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 07.02.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.