T.C. Yargıtay
6. Hukuk Dairesi
Esas: 2014/9993
Karar: 2014/11075
Karar Tarihi: 15.10.2014
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının davaya konu taşınmazda 21.10.2009 tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi ile kiracısı olduğunu, müvekkilinin halen Burhaniye ilçesinde inşaat kalfası olarak çalıştığını, İstanbul’a yerleşmek ve burada çalışmak istediğini, bu nedenle kira sözleşmesine konu taşınmaza ihtiyacının bulunduğunu, davalıya 29.06.2012 tarihinde tebliğ edilen ihtarname ile kira sözleşmesinin süre sonunda yenilenmeyeceğinin ihtar edilmesine rağmen sözleşme sonunda kiralananın tahliye edilmediğini belirterek, mesken ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı, kira sözleşmesine konu taşınmazın mülkiyetinin davacının murisi olan M. Ç.’e ait olduğunu tek başına dava açamayacağını, davacının ihtiyacının da samimi olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, taşınmazın elbirliği mülkiyetine tabi olduğu bu nedenle davacının tek başına ihtarname keşide edemeyeceği dava da açamayacağını, esas yönünden ise davacının murislerinden kalan taşınmazda üç adet boş daire olduğunun fotoğraflardan belirlendiğini, ayrıca davacının kalp rahatsızlığı nedeniyle İstanbul’un havasının iyi gelmediğinden daha önce Burhaniye’ye taşındığının tanık beyanlarından anlaşıldığını, ihtilafın ise kira parasının az bulunmasından kaynaklandığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
6098 Sayılı TBK.’nun 350/1. maddesi uyarınca ihtiyaç iddiasına dayalı olarak açılacak davalarda dava hakkı kural olarak kiraya verene aittir. Ancak kiraya veren durumunda olmayan malikin de bu davaları açabileceği içtihaden kabul edilmiştir. Kiralanan paylı mülkiyete konu ise pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanması, elbirliği halinde mülkiyete konu teşkil ediyorsa tüm ortakların davaya katılmaları gerekir. Bu koşullar birlikte dava açma şeklinde gerçekleşebileceği gibi bir paydaş tarafından açılan davaya sonradan diğer paydaşların onaylarının alınması şeklinde de sağlanabilir. Elbirliği mülkiyetinde, ortakların davaya katılmaları sağlanamaz ise miras bırakanın terekesine temsilci atanması sağlanarak temsilci huzuruyla dava yürütülür. Dava hakkına ilişkin olan bu hususların mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
Kimlerin ihtiyacı için tahliye davası açılabileceği TBK.’nun 350. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Sözü edilen madde hükmüne göre kiraya veren veya kiraya veren durumunda olmayan malik ancak kendisinin, eşinin alt soyu ve üst soyunun veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin konut (veya işyeri) ihtiyacı için dava açabilir.
Olayımıza gelince; Taraflar arasında 21.10.2009 tarihli bir yıl süreli kira sözleşmesine ilişkin uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kira sözleşmesinde kiraya veren Y. Ç. (Davacı), kiracı N. B. (Davalı) olup, davanın kiraya veren sıfatıyla açıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda davacı kiraya verenin tek başına dava açmakta aktif husumet ehliyeti bulunduğundan davanın bu nedenle reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, mahkemece, davacının aktif husumeti olmadığı kabul edilmesine rağmen davanın esası hakkında da yargılamaya devam edilerek karar verilmesi doğru değildir.
Davaya konu taşınmazın da bulunduğu binaya ait tapu kaydına göre taşınmazın 3/16 sı M. Ç.’e, 13/16 sı ise davacının murisi olan M. Ç.’e ait olduğu anlaşılmaktadır. Dosyaya sunulan mirasçılık belgesine göre M. Ç.’in davacı dışında mirasçıları da bulunmaktadır. Davacı İstanbul’da kendine ait başka bir taşınmaz olmadığını belirtmiş, davalı tarafından bunun aksine dosyaya delil de sunulmamıştır. Her ne kadar mahkemece dosyaya davalı tarafından sunulan fotoğraflara göre kiralananın bulunduğu binada üç adet bağımsız bölümün boş olduğu belirtilmiş ise de, davacı söz konusu taşınmazda kendisine bırakılan başka bağımsız bölüm olmadığını iddia etmiş olup, söz konusu dairelerin davacının murisine ait olduğu kabul edilse dahi, kiraya verenin elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazda hissedarlarca kararlaştırılmadıkça tek başına tasarruf etme hakkı bulunmadığından, elbirliğine tabi taşınmazda boş bağımsız bölümlerin olması davacının ihtiyacının samimi olmadığını göstermez. Öte yandan davacının kalp hastası olduğu dosyada kanıtlanamadığı gibi kalp hastası olduğu kabul edilse dahi, kalp hastası olan kişinin İstanbul’da yaşamak isteyip istememesi, kişisel tercihi olup kişiler şartların değişmesi halinde bu tercihlerinden dönebilirler. Mahkemece toplanan deliller yanılgılı şekilde değerlendirilerek ihtiyaç iddiasının samimi olmadığı kanaatına varılmış ise de; Davacının dinlettiği tanıklarının beyanları ile ihtiyaç iddiasının kanıtlandığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde istemin reddine hükmedilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 15.10.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.