T.C. Yargıtay
13. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/6393
Karar No: 2019/809
Karar Tarihi: 30.01.2019
Davacı davalı müteahhit şirketten 2011 yılında bir konut satın aldığını, 190.000,00 TL satış bedelini davalıya ödediğini, ancak davalının daireyi teslim etmediği gibi tapudan da devretmediğini, taraflar arasında imzalanmış olan sözleşmenin 4. maddesine göre 12.500,00 TL gecikme bedeli, daire içine yaptırdığı imalatlar için şimdilik 1.000,00 TL, manevi tazminat olarak da 5.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı, birleşen davasıyla aynı gerekçelerle dava konusu taşınmazın tapusunun iptaliyle kendi adına tesciline, bu kabul edilmezse rayiç değer olan 350.000,00 TL nin davalıdan tahsiline, daireye yapılan masraflar için 2.000,00 TL ve manevi tazminat olarakta 80.000,00 TL’ nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiş, dairemizin 03/04/2017 tarihli, 2016/19512 esas, 2017/3910 karar sayılı ilamıyla onanmış, bu defa davacı taraf karar düzeltme talep etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK’ nın 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uygun olmayan ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer karar düzeltme isteklerinin reddi gerekir.
2-Taraflar arasındaki satım sözleşmesine konu taşınmaz tapulu olup tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (EMK.634 yeni M.K. 706, BK. 213, Tapu Kn. 26 ve Noterlik Kn. 60. md.leri O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi, taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda, taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler. Ne var ki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tespitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır. Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davacının harici taşınmaz satım sözleşmesi ile davalıya ödediği bedelin akdin ifasının imkansız hale geldiği tarihteki ulaşacağı alım gücünün, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile belirlenmeli, denkleştirici adalet ilkelerine göre konusunda uzman bilirkişi veya kurulundan açıklayıcı, taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmalı ve bu yolla belirlenecek miktara göre davalı tarafça tevdii mahalli tayini suretiyle satış bedeli olan 190,000 TL’nin davacı hesabına yatırdığı da gözetilerek bir karar verilmelidir Aksi düşüncelerle davacının ödediği bedelin kendisine dava tarihinden önce ödenmeye çalışıldığı gerekçesiyle davanın bu talep yönünden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Kararın bu gerekçe ile bozulması gerekirken zuhulen onandığı, bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme isteminin kabulüne, Dairemizin 03.04.2017 tarih ve 2016/19512 esas, 2017/3910 karar sayılı onama kararının kaldırılmasına, hükmün yukarıda açıklanan gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının sair karar düzeltme taleplerinin reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacının bu yöne ilişkin karar düzeltme talebinin kabulü ile Dairemizin 03.04.2017 tarih ve 2016/19512 esas, 2017/3910 karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, mahkeme hükmünün yukarıda açıklandığı şekilde davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 30/01/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C. Yargıtay
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/13225
Karar No: 2019/2601
Karar Tarihi: 27.03.2019
Davacı; davalı ile imzalanan 27/04/2013 tarihili harici yazılı sözleşme ile 115.000 TL bedelle … ilçesi,… Mah, 2945 ada, 36 Parsel de yapımına başlanılacak olan İnnova 4 adlı projeden A4 Blok, 7. Kat, 074 nolu bağımsız bölümü satın aldığını, davalının taşınmazı en geç 27/10/2015 tarihinde teslim etmeyi taahhüt ettiğini, kendisinin de 200 TL peşinatı ve sözleşmeye ekli satım bedeli karşılığında düzenlenen 62 adet senet bedeli olan 114.800 TL olmak üzere toplam 115.000 TL’yi davalıya ödemeyi kabul ettiğini, 200 TL peşinatı ve vadesi 05/02/2015 tarihine kadar olan 23 adet senet bedeli olan 55.500 TL’yi davalıya ödendiğini, ancak davalı tarafça konut inşaatına başlanmadığı için 27/10/2015 tarihinde kadar teslim edilemeyeceği anlaşılınca, davalıya; sözleşmeden döndüğünü ve ödediği bedellerin iadesini istediğini bildiren ihtarname gönderdiğini, fakat davalı tarafça iş bu ihtarnameye cevap verilmediğini ileri sürerek; 59.300 TL borçlu olmadığının tespitine, ödenmemiş 39 adet senedin iptal edilerek davacıya iadesine, 55.700 TL alacağın sebepsiz zenginleşme kapsamında reeskont avans faizi oranında güncellenen 8.353 TL faizi ile birlikte toplam 64.053 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; dava konusu alacağın muaccel hale gelmediğini, davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığını, taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin geçerli olduğunu, sözleşmenin ifasının davalının elinde olmayan mücbir sebeplerden dolayı geciktiğini, … Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve … Belediye Başkanlığı’nın imar planlarındaki değişikliğinin sözleşmenin ifasını etkilediğini, imar planı değişikliği nedeniyle inşaatın durduğunu, mücbir sebep dolayısıyla gecikilen sürelerin sözleşme süresine eklenmesi gerektiğini, sözleşmeden dönme için satıcının temerrüde düşürülmesinin gerekli olduğunu ancak davalının temerrüdünden veya kusurundan söz edilemeyeceğini, davacının da muaccel olan senet bedellerini bir süredir ödemediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile 69.413 TL alacağın 64.053 TL’lik kısmına dava tarihinden 5.360 TL’lik kısmına 28/06/2016 ıslah tarihinden itibaren değişken avans faiz oranı uygulanmak suretiyle hesaplanacak işlemiş faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, dava konusu edilen (Tanzim, vade tarihi ve bedelli hükümde listelenmiş 39 adet senet) senetler nedeni ile davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, senetlerin iptaline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; İlk derece mahkemesi tarafından verilen 11/10/2016 tarihli “Davanın Kabulüne” ilişkin kararın hem maddi olay, hem de hukuka uygunluk bakımından incelendiğinde usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesi ile HMK 353/1-b maddesi gereğince istinaf kanun yolu başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, hüküm; davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Somut olayda; taraflar arasında imzalanan 27.04.2013 tarihli satış sözleşmesi resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (TMK m.706, BK m.213, TBK. md 237, T.Kanunu m.26 Noterlik Kanunu m.60). Bu nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda alıcı; geçersiz sözleşme nedeniyle, satıcıya verdiği bedeli sebepsiz zenginleşme kuralları çerçevesinde geri isteyebilir.
Sebepsiz zenginleşme, bir kimsenin mal varlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin mal varlığı aleyhine çoğalması olup, sebepsiz zenginleşme gereğince verilenlerin iadesi sağlanırken, ödenen paranın ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması, başka bir deyişle denkleştirici adalet ilkesinin uygulanması gerekir.
Denkleştirici adaleti ilkesi, haklı bir sebebe dayanmadan, başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin, elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Yukarıda açıklananlar ışığında; somut olayda mahkemece davacının yapmış olduğunu kanıtladığı ödemelerin denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncellenmiş değerinin tespiti yönünden bilirkişi raporu alınmasında hukuka aykırılık yoktur. Ne var ki hükme esas alınan bilirkişi raporu az yukarıda açıklanan ilke ve esaslara uygun değildir. Zira; bilirkişi raporunda satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması için yapılan hesaplamada USD, EURO, külçe altın, TEFE endeksinin değerlendirmeye dahil edildiği görülmektedir.
O halde mahkemece; Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulamalarına göre davacının ödediği satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücü, enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının alınarak uzman bilirkişi vasıtasıyla hesaplanmalı ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
3- Bunun yanında, somut uyuşmazlıkta dosya kapsamından; davalı (satıcı)’nın davacı (alıcı)’ya konut amaçlı taşınmaz (mesken) sattığı ve taraflar arasındaki ilişkinin ticari olmadığı anlaşılmakta olup davacının alacağını ticari(avans) faizi ile tahsilini isteyemeyeceği açıktır.
Mahkemece bu hususun da göz ardı edilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nun 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 27.03.2019 gününde oy birliği ile karar verildi.