T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas: 2017/2782
Karar: 2020/87
Karar Tarihi: 06.02.2020
1.Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kocaeli 6. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.10.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 22.08.1995 tarihinde dava dışı Alemdar A.Ş. işçisi olarak çalışmakta iken iş yerinin devri ile birlikte davalı …A.Ş. nezdinde alt işverenlere bağlı olarak çalışmaya başladığını, 01.12.2000 tarihinden işin bitimi gerekçesiyle iş sözleşmesinin feshedildiği 27.08.2013 tarihine kadar son alt işveren olan davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… yanında çalıştığını, dava konusu alacak miktarlarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi uyarınca belirlenmesinin mümkün olmadığını belirterek, kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekili 20.11.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, belirsiz alacak davası açılmasının usule aykırı olduğunu, davacının alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı …Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş. vekili 22.11.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının müvekkilinin işçisi olmadığını, taraf sıfatının bulunmadığını, şahsi dosyası ve diğer belgelerin celbinden sonra esasa ilişkin beyanda bulunma haklarını saklı tuttuklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:
7. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin 28.10.2014 tarihli ve 2013/384 E., 2014/450 K. sayılı kararı ile; dosya içeriğine göre, ıslaha karşı zamanaşımı definin dikkate alındığı rapora itibar edilerek, kıdem tazminatı haricindeki alacaklar dava ve ıslah tarihlerine göre faiz işletilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince 11.10.2016 tarihli ve 2015/2090 E., 2016/17715 K. sayılı kararı ile;
“…A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin, 22/08/1995 yılında dava dışı Alemdar A.Ş. işçisi olarak çalışırken, bu işyerinin …Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş.’ye devri ile birlikte davalı …A.Ş. alt işverenleri yanında ücretleri ve SGK primleri tam yatırılmadığı için ara verdiği dönemler hariç formen olarak çalıştığını, 01/12/2000 tarihinden itibaren ise son alt işveren Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz. – … işvereni tarafından iş bitim gerekçesi ile iş sözleşmesinin sona erdirildiği 27/08/2013 tarihine kadar çalıştığını, işyerinde tüm çalışma süre boyunca davacının akşam 20:00’da işbaşı yaptığını, sabah 07:00’a kadar 11 saat haftanın 6 günü çalıştığını, müvekkilinin her ay ayda bir pazar hafta tatilinde çalıştığını, hafta tatili ve fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, müvekkilinin genel tatil çalışmalarından dini bayramların birinci gününden sonraki çalışmalarının karşılığının ödendiğini, ancak yılbaşı ve resmi günleri çalışmalarının karşılığının ödenmediğini, müvekkilinin çalıştığı süre boyunca yıllık izinlerini kullanmadığını, fesihten sonra da izin ücretinin kendisine ödenmediğini, müvekkilinin son günlük ücretinin net 65,00TL olduğunu, SGK’ya ise eksik ücret bildiriminde bulunulduğunu, davalılar arasında asıl işveren ve alt işveren ilişkisinin mevcut olduğunu ileri sürerek; kıdem ve ihbar tazminatları ile fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalılar Vekilleri Cevaplarında Özetle:
Davalı Uzman Tahmil Tahliye Liman İşl. Adına… vekili;talep edilen işçilik alacaklarının zamanaşımına uğradığını, müvekkiline ait işyerinin 01/06/2012 tarihinde …Liman İşletmesi ile yapmış olduğu taşeronluk sözleşmesi gereği taşeron olarak gemi yükleme boşaltma işlemleri yapmaya başladığını, davacının limana gemi geldiğinde ve ihtiyaç duyulduğunda gelip çalışan günlük yevmiyeci olduğunu, ayda kaç gün çalışmış ise karşılığı günlük ücreti üzerinden hesaplanarak kendisine ödendiğini ve çalıştığı gün sayısı kadar da SGK’ya bildirimi yapıldığını, limana gemi geldikçe çalışıldığı için çalışma sürelerinin her ay farklılık gösterdiğini, işçilerin başka işverenlerde de çalıştığını, sigorta kayıtlarından bu durumun anlaşılacağını, işçi işveren arasında bağımlılık bulunmadığını, davacıya ödenen günlük yevmiye ücretinin ücret bordrolarında belli olduğunu savunmuştur.
Davalı …vekili; davacının müvekkilinin işçisi olmadığını, diğer davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz. Şti. işçisi olarak çalıştığını, müvekkili ile diğer davalı arasında akdedilen sözleşme gereği diğer davalı şirketin işçileri tarafından işlerin yapıldığını, belirtilen işte müvekkilinin işçilerinin kesinlikle çalıştırılmadığını, diğer davalı şirketin hangi işçiyi hangi ücretle ve hangi şartlarda çalıştırdığı hususunun müvekkilini ilgilendirmediğini, müvekkilnin sadece diğer davalı şirketin çalıştırdığı işçilerin sigorta primlerinin ödenip ödenmediğini kontrol ettiğini, bu nedenle husumet itirazında bulunduğunu ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Karar süresinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
E) Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2- Dava 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra, 11.10.2013 tarihinde açılmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını belirtmiştir. Dava dilekçesinde talep edilen miktarlar dikkate alındığında ,davanın belirsiz alacak davasının bir türü olan kısmi eda külli tespit davası olarak açıldığı anlaşılmaktadır.
Davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekili 01.10.2014 tarihli dilekçesi ile cevap dilekçesini ıslah ederek davaya karşı zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de, dava dilekçesinin 01.11.2013 tarihinde davalıya tebliğ edildiği ve cevap dilekçesinin 20.11.2013 tarihinde verdildiği dikkate alındığında, cevap dilekçesinin süresinde verilmediği ve süresinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı ile zamanaşımı itirazda bulunulmasının mümkün olmadığı ortadadır.
Bu nedenle mahkemece, davalı Uzman Tahmil. Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.
Ancak yukarıda ayrıntılı bir şekilde belirtildiği üzere dava belirsiz alacak davasının bir türü olan kısmi eda külli tespit davası olarak açılmış olup, kısmi eda külli tespit davasının açıldığı anda alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir.
Yargılama sırasındaki işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacağından yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemez.
Bu nedenle yargılama sırasında arttırılan taleplere karşı yapılan zamanaşımı defi sonuca etkili değildir.
Bu husus gözetilmeksizin diğer davalı …Şirketi vekili tarafından ileri sürülen ıslaha karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. Kocaeli 6. İş Mahkemesinin 23.02.2017 tarihli ve 2016/1336 E., 2017/155 K. sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.04.2010 tarihli ve 2010/9-629 E, 2011/70 K. kararı gereğince davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’in davacı tarafın savunmanın genişletilmesi yönündeki itirazı ile karşılaşması mümkün olan zamanaşımı defini, sonradan ıslah yoluyla ileri sürebileceğinden, bu davalının zamanaşımı savunması kabul edilerek hüküm kurulduğu, davalı …Şirketi yönünden ise bozma kararında bu davalının ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı savunmasının dikkate alınmasının hatalı görüldüğü belirtilmiş ise de; bozma gerekçesinden “..dikkate alınmaması” yazılacağına maddi yazım hatası yapılarak “dikkate alınması” yazıldığı, zira bozma gerekçesi okunduğunda davalı …Şirketi’nin zamanaşımı savunmasını “kabul et” anlamının çıktığı, sonuç olarak Yargıtay’ın, zamanaşımı savunmasının reddedildiğini düşünerek; “davalılardan …Şirketi’nin zamanaşımı itirazını kabul et, diğer davalının zamanaşımı itirazını reddetmen doğru” diyerek kararı bozduğu, oysa mahkemece her iki davalı için zamanaşımı savunması kabul edilerek karar verildiği, yani zamanaşımı savunmasının reddedilmediği, mahkemece zamanaşımı savunmasının her iki davalı için kabul edilerek 16.10.2014 tarihli rapora göre davanın kabul edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davanın belirsiz alacak davası mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı, burada varılacak sonuca göre davalı …Konteyner Terminali ve Liman İşletmeleri A.Ş. vekilinin talep artırım dilekçesine karşı yaptığı zamanaşımı definin dikkate alınıp alınamayacağı ile cevap dilekçesini kanuni süresinde vermeyen davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’nin ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri sürüp süremeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; Özel Daire bozma kararında davalıların tüm temyiz itirazlarının reddedildiği, buna rağmen bozma kararında davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmasının yerinde olduğunun belirtildiği, direnme kararının gerekçesinde ise bozma kararının aksine davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin zamanaşımı savunmasının dikkate alındığının açıklandığı, şu hâlde Özel Dairenin bozma sebebi yapmadığı hususa ilişkin olarak direnme kararı verilip verilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre de direnme kararının ortadan kaldırılarak bu hususta inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmış, Hukuk Genel Kurulunun Özel Daire ile mahkeme arasında uyuşmazlık konusu olan hususa yönelik inceleme yaptığı, Özel Dairece yapılan değerlendirmenin Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenerek sonuca varılacağı, bu nedenle dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekmediği oy çokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 107. maddesiyle mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
15. 6100 sayılı Kanun’un 107. maddesinde;
“1-Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
2-Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
3-Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklindeki hüküm ile belirsiz alacak davası düzenlenmiştir.
16. Hükümet tasarısında yer almayan bu madde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonu tarafından esasen baştan miktar veya değeri tam tespit edilemeyen bir alacakla ilgili hak arama durumunda olan kişinin, hukuk sisteminde karşılaştığı güçlüklerin bertaraf edilerek hak arama özgürlüğü çerçevesinde mümkün olduğunca en geniş şekilde korunmasının sağlanması gerekçesi ile ihdas edilmiş ve kanunlaşmıştır.
17. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hâli, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen, miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
18. Madde gerekçesinde; “Bu davanın kabul edilmesinin artık salt hukukî korumanın ötesine geçilerek “etkin hukukî koruma”nın gündeme gelmiş olmasının da bunu gerektirdiği belirtildiği gibi, hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilecektir. Belirsiz alacak ve tespit davalarına ilişkin hükümlerin mukayeseli hukukta da yer aldığı dikkate alınarak, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklının, hukukî ilişki ile asgarî bir miktar ya da değer belirterek belirsiz alacak davası açabilmesi kabul edilmiştir. Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hâle gelmişse, davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir. Miktarı belirsiz alacaklarda zamanaşımının dolmasına çok kısa sürenin varolduğu hâllerde yalnızca tespit yahut kısmi eda ile birlikte tespit davasının açılabileceği genel olarak kabul edilmektedir. Alacaklı, yalnızca eda davası veya yalnızca tespit davası yahut kısmi eda ile birlikte külli tespit davası açabilme seçeneklerine sahiptir. Hak arama özgürlüğünün (Any. m. 36, İHAS. m. 6) özünde varolan bu seçenekler, yasa veya içtihat yoluyla yasaklanamaz. Esasen tam veya kısmi olmasına bakılmaksızın her eda davasının temelinde bir külli tespit unsuru vardır. Başka deyimle eda hükmünde tertip olunan her durumun arkasında sorumluluk saptanmasını içeren bir zorunlu ön tespit kabulü mevcuttur.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirsiz olup olmadığı ile ilgili olarak bazı kıstaslar kabul edilmiştir.
19. Bu kıstaslar, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin;
1-Davacının kendisinden beklenememesi,
2-Bunun olanaksız olması,
3-Açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olması olarak belirtilmektedir.
20. Dava açılmasının sonuçlarından birisi de zamanaşımının kesilmesidir. Zamanaşımı dava dilekçesinde belirtilen talep sonucu miktar için kesilecektir. Belirsiz alacak davasında zamanaşımının dava dilekçesinde belirtilen geçici talep sonucu için mi yoksa yargılama sonucunda miktarı tam olarak belirlenen kesin talep sonucunun tümü için mi dava tarihinde kesileceği konusunda 6100 sayılı HMK’da açık bir hüküm bulunmamaktadır.
21. Belirsiz alacak davasının düzenlenme nedeni, davacının dava açarken alacağının tümü için dava açmak istediği hâlde, alacağının miktarını belirlemesi imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Davacının belirsiz alacak davası açarken amacı alacağının tümünü dava etmek ve tümü hakkında karar verilmesini sağlamaktır. Kısmî dava açmakta olduğu gibi, alacağının bir kısmını dava etmek değildir. Dava dilekçesinde belirttiği talep sonucu da geçicidir, dava açarken asıl amacı alacağının belirlenir belirlenmez bu miktar üzerinden karara bağlanmasıdır. Belirsiz alacak davasında davacıya alacağını belirlemesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek olduğu istisnai bir durumda böyle bir dava açma olanağı tanınmıştır. Kanun koyucu alacağın belirlenmesinin imkânsız veya kendisinden beklenemeyecek durumda olması hâlinde belirsiz alacak davası açma imkânı tanıdığına göre, böyle bir davanın sonuçlarının da amaca uygun olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu nedenle talep sonucu hangi tarihte kesin olarak belirtilirse belirtilsin, dava açıldığı tarihte kesin talep sonucu miktarınca zamanaşımı süresi kesilmiş sayılmalıdır (Pekcanıtez, H.: Belirsiz Alacak Davası (HMK m.107), Ankara 2011, s. 59).
22. Belirsiz alacak davası açan davacı, alacağı belirlenebilir hâle geldikten sonra kesin talep sonucunu mahkemeye bildirecektir. Bu belirleme, dilekçelerin değişiminden yani davalı tarafın delillerini mahkemeye sunmasından sonra söz konusu olabileceği gibi, tahkikat sırasında, özellikle delillerin incelenmesi aşamasında da olabilir. Her hâlde talep sonucunun belirlenmesi tahkikat sonuna kadar yapılabilir ise de, bu belirlemenin daha önceki aşamada yapılmasına da engel yoktur.
23. Öte yandan yine belirsiz alacak davasının Kanuna konuluş amacı ve davanın niteliği dikkate alındığında, dava tarihinden önce gerçekleşen bir temerrüt olgusunun bulunmadığı durumlarda belirsiz alacak davasında yargılama sonucunda miktarı tam ve kesin olarak belirlenen alacağın tümü için temerrüt, davanın açıldığı tarihte gerçekleşeceğinden faize de dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekir.
24. Belirsiz alacak davasında zamanaşımı süresi alacağın tamamı için davanın açıldığı tarihten itibaren kesilmekte yine temerrüd sebebiyle faiz talebi de davanın açıldığı tarihten itibaren istenebilmektedir. Alacağın geri kalan kısmının talep edilebilmesi için ise davalı tarafın iznine veya ıslah yoluna başvurulmasına gerek bulunmamaktadır (Pekcanıtez, H.: İşçilik Alacaklarında Belirsiz Alacak Davası, Prof. Dr. Turhan Esener Armağanı, 1. İş Hukuku Uluslarası Kongresi, s. 224).
25. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 02.10.2018 tarihli ve 2016/22-1072 E., 2018/1394 K.; 28.02.2018 tarihli ve 2015/9-3162 E., 2018/369 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
26. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirilmelidir. Somut olayda, dava dilekçesinde dava konusu alacakların miktarlarının belirlenemediği gerekçesiyle asgari miktarlar gösterilmek suretiyle 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi kapsamında dava açılmış, davacı vekili tarafından 23.07.2014 havale tarihli bilirkişi ek raporundan sonra sunulan 28.08.2014 harç tarihli dilekçe ile de dava konusu talepler artırılmıştır.
27. Dava dilekçesi ile 28.08.2014 tarihli dilekçeden açıkça anlaşıldığı üzere dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Buna göre, dava konusu yapılan fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının tamamı yönünden dava tarihi itibariyle zamanaşımı kesileceğinden, belirsiz alacak davasında talep artırım dilekçesi ile artırılan tutarlar yönünden de dava tarihi itibariyle zamanaşımı değerlendirmesi yapılmalıdır. Bu itibarla, mahkemece, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları yönünden ıslaha karşı zamanaşımı definin dikkate alınarak, ıslah tarihine göre zamanaşımı değerlendirmesinin yapıldığı 16.10.2014 tarihli bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi hatalıdır.
28. Diğer taraftan, dava dilekçesinin 01.11.2013 tarihinde tebliğ edildiği davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekili kanuni süre geçtikten sonra 20.11.2013 tarihinde cevap dilekçesi sunmuş ve 01.10.2014 tarihli dilekçesi ile de ıslah yolu ile zamanaşımı defini ileri sürdüklerini belirtmiştir. Bu noktada, cevap dilekçesinin süresinde verilip verilmediği ve süresinde verilmediğinin kabulü hâlinde ıslah suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülüp sürülemeyeceği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
29. Zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir defi olup; usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr: Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, 2008, s. 255 vd.).
30. 6100 sayılı HMK’nın 141. maddesine göre;
“(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilirler yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.
(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”.
31. “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddeye göre de;
“(1) Islah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.
(2) Islah sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.”.
32. İş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken, 6100 sayılı HMK’nun 447. maddesi ile diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanun’un basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağının düzenlenmesi karşısında iş mahkemelerinde artık basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Basit yargılama usulü HMK’nun 316 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. HMK’nun “Dilekçelerin verilmesi” başlıklı 317. maddesi uyarınca;
“(1) Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur.
(2) Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkansız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, bir defaya mahsus ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhal bildirilir.” .
33. HMK’nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı” başlıklı 319. maddesine göre de; “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.”. HMK’nun 322. maddesi atfıyla basit yargılama usulünde de uygulanan HMK’nun 141. maddesinin 2. fıkrasına göre ise “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.”.
34. Tüm bu açıklamalar kapsamında uyuşmazlığa dönülecek olursa, davaya kanuni süre içerisinde cevap vermemiş olan davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’in süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunabilmesi ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkündür. Aksi halde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşan zamanaşımı define değer verilemez. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun/HUMK) 202. maddesi uyarınca davacının açık ya da zımni muvafakati yeterli iken, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğünden sonra tarafların açık muvafakati olmadığı sürece iddia ve savunma genişletilemeyeceğinden, davacının açık muvafakati olmadığı sürece zamanaşımı savunması dikkate alınamaz.
35. Somut olayda davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… davaya süresinde cevap vermemiş ve daha sonra ıslah suretiyle zamanaşımı defini ileri sürmüş ise de, davacı vekili 03.10.2014 havale tarihli dilekçesinde savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesini kabul etmediklerini, zamanaşımı definin reddinin gerektiğini bildirmiştir. Bu noktada, davaya kanuni süre geçtikten sonra cevap dilekçesi verilmesi sebebiyle cevap vermemiş sayılan davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-…’in, cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı defini ileri sürebilip süremeyeceğinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
36. Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesidir (6100 sayılı HMK. m. 176, mülga 1086 sayılı HUMK. m. 83).
37. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.
38. Davanın tamamen ıslahı mümkün olduğu gibi kısmen ıslahı da mümkündür. Ancak ıslahın yapılması zamanı bakımından Kanunda sınırlandırılmış ve 6100 sayılı HMK’nın “ıslahın zamanı ve şekli” başlıklı 177. maddesinin 1. fıkrasında tahkikatın sona ermesine kadar ıslahın yapılabileceği düzenlenmiştir (Mülga 1086 sayılı HUMK m. 84). Yine ıslahın sayısı da sınırlandırılmış ve 6100 sayılı HMK’nın 176. maddesinin 2. fıkrasında aynı davada, tarafların ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilecekleri düzenleme altına alınmıştır.
39. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler.
40. Yukarıda değinildiği üzere ıslahın konusunu tarafların yaptıkları usul işlemleri oluşturduğundan taraflardan birinin ıslah yoluna başvurabilmesi için daha önce yapmış olduğu bir usul işleminin bulunması gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 176. maddesinde taraflardan her birinin yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği açık bir şekilde ifade edilmiştir. Bu nedenle cevap dilekçesinin ıslahı için öncelikle yapılması gereken usul işlemi davaya cevap vermekten ibarettir. Cevap dilekçesinin hiç verilmemiş olması hâlinde ortada ıslah edilmesi mümkün bir usul işleminin varlığından söz edilemez. Aksi hâlde, suskun kalınarak hiç cevap verilmemiş olması hâlinin bir usul işlemi olarak kabulü gerekir. Bu çerçevede süresi geçtikten sonra yapılan ve karşı çıkılan savunmanın da hiç yapılmamış gibi olduğunu ve aynı hukuki sonucu doğuracağını belirtmek gerekir. Usul işleminin ıslahla düzeltilmesi öncelikle geçerli bir hukuki işlemin varlığını gerektirdiğinden, yapılmamış hükmünde kabul edilen bir usul işleminin ıslahla düzeltilmesi de düşünülemez.
41. Bilindiği üzere davalı, davaya cevap vermek zorunda değildir. Davanın cevapsız bırakılması ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemesi hâlinde davalının, dava dilekçesinde ileri sürülen vakıaların tamamını inkâr etmiş sayılacağı hususu 6100 sayılı HMK’nın 128. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak, süresinde cevap dilekçesi vermemek suretiyle davanın inkârı, ileri sürülen vakıaların inkârı niteliğinde olup, bu inkârın zamanaşımı defini de kapsadığı söylenilemez.
42. Ayrıca, davalının süresinden sonra verdiği cevap dilekçesini ıslah ederek zamanaşımı definde bulunabileceğini kabul etmek ıslah ile kaçırılmış olan sürenin geri getirilmesi, daha doğrusu ıslah ile davaya cevap verilmesi sonucunu doğuracaktır. Oysaki kanun ile belirlenen süreler kesin olup, ıslah kaçırılmış olan süreleri geri getiren bir müessese değildir.
43. Hâl böyle olunca, kanuni süre içinde verilmeyen cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle zamanaşımı definin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.
44. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.06.2017 tarihli ve 2017/17-1093 E., 2017/1090 K. sayılı kararında da aynı ilkelere yer verilmiştir.
45. Bu itibarla, mahkemece davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin süresinde vermediği cevap dilekçesini ıslah etmek suretiyle ileri sürdüğü zamanaşımı definin dikkate alınması hatalıdır.
46. Öte yandan, bozma kararında geçen “Bu nedenle mahkemece, davalı Uzman Tahmil. Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin maddi hataya dayalı olarak yazıldığı anlaşıldığından, bozma kararından çıkarılması gerektiği sonucuna varılmıştır.
47. Ayrıca, her ne kadar gerekçeli karar başlığında dava tarihi 11.10.2013 yerine 22.11.2016 olarak gösterilmiş ise de bu yanlışlık mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edildiğinden ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
48. O hâlde, direnme kararı yukarıda belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
V. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle,
1-Özel Daire bozma kararında yer alan “Bu nedenle mahkemece, davalı Uzman Tahmil Tah. Liman Hiz.-… vekilinin ıslah dilekçesi ile ileri sürdüğü davaya karşı zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması yerindedir.” ifadesinin bozma kararından çıkarılmasına,
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 06.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.